Fadlan

Ahmed b. Fadlân b. Abbâs b. Râşid b. Hammâd (ö. 310/922’den sonra)

İdil Bulgar Hanlığı’na gönderilen Abbâsî elçilik heyetinin kâtibi ve bu seferi anlatan seyahatnâmenin yazarı.

Hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur. Bizzat kendisi, Abbâsîler’in Mısır’ı Tolunoğulları’ndan geri alan ünlü kumandanı Kâtibülceyş Muhammed b. Süleyman’ın mevlâsı (âzatlı köle) olduğunu belirtir. Müslümanlığı kabul eden ve Abbâsî Halifesi Muktedir-Billâh’tan halkına İslâm’ı öğretecek din adamları ile cami ve kale yapacak mimarlar isteyen İdil (Etil) Bulgar Hükümdarı Almış Han’a gönderilen heyette bulunmuş ve heyet başkanı olmadığı halde halifenin mektubu ile 4000 dinarlık maddî yardım ve hediyelerini hükümdara bizzat verip gerekli açıklamaları yapmakla görevlendirilmiştir. Buradan heyetteki en bilgili ve yetenekli kişinin İbn Fadlân olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim yine kendi ifadesinden, diğer heyet üyelerinin dinî konuları ona danıştıkları ve ayrıca halifenin kendisine verdiği görevler arasında bu heyetin ardından Bulgar diyarına gönderilecek fakih ve muallimleri denetlemenin de bulunduğu öğrenilmektedir. Eserinden yüksek bir dinî ve edebî kültüre ve güzel bir üslûba sahip ahlâklı, dindar, dürüst, iffetli ve İslâmiyet’i yayma arzusuyla dolu bir insan olduğu anlaşılmaktadır.

Sevsen (Sûsen) er-Ressî adlı elçinin başkanlığında 11 Safer 309 (21 Haziran 921) tarihinde Bağdat’tan yola çıkan heyet Rey, Nîşâbur, Merv, Buhara ve Hârizm üzerinden 12 Muharrem 310’da (12 Mayıs 922) Bulgar hanının İdil (Volga) boyundaki karargâhına ulaşmış ve tahmin edildiğine göre yaz mevsimini orada geçirerek kıştan önce geri dönmüştür. Heyet uğradığı şehirlerde büyük itibar görmüş, özellikle Buhara’da Sâmânîler’in ünlü coğrafyacı veziri Ceyhânî tarafından ağırlanarak genç hükümdar Nasr b. Ahmed’in huzuruna çıkarılmıştır. Ancak İbn Fadlân’ın ne zaman geri döndüğü hakkında bilgi yoktur.

İbn Fadlân’ın dönüşünden sonra kaleme aldığı eser, Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed et-Tûsî (XII. yüzyıl) ve Yâkūt el-Hamevî’nin (ö. 626/1229) yaptıkları geniş alıntılar sebebiyle biliniyor, fakat ihtiva ettiği anlaşılan ayrıntılı bilgilerden dolayı şüpheyle karşılanarak sahte bir seyahatnâme olabileceği ileri sürülüyordu. 1923 yılında Zeki Velidi Togan’ın Meşhed’de bir mecmua içinde bulduğu orijinal yazma nüshanın incelenmesi sonucu İbn Fadlân’ın büyük bir âlim, çok dikkatli bir seyyah ve başarılı bir diplomat, kitabının da o dönemde henüz tanınmayan çeşitli Türk, Slav ve İskandinav halkları hakkında değerli bilgiler ihtiva eden bir eser olduğu görüldü. Ancak Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed et-Tûsî ve Yâkūt’un faydalandığı nüshalarda bulunduğu anlaşılan Bağdat’a dönüş kısmı bu nüshada yoktur ve metin Hazarlar’a ait bilgileri verirken kesilmektedir. Bununla birlikte yapılan alıntıların yalnız gidiş ve Bulgar ülkesinde kalış günlerine ait olmasından dönüşün aynı güzergâh üzerinden gerçekleştirildiği ve eserde bu yolculukla ilgili ayrıntılı bilgilerin yer almadığı sonucuna varılabilir (İA, V/2, s. 731).

Gördüğü ülkeler ve temasta bulunduğu halk veya kabileler hakkında İbn Fadlân’ın verdiği bilgilerin çoğu kendi şahsî müşahedelerine ve şifahî rivayetlere dayanır. Bulgarlar, Oğuzlar, Peçenekler, Başkırtlar, Hazarlar, Ruslar ve diğer bazı milletlerin siyasî düzenleri, dinî inançları, ahlâk kuralları, ölü gömme merasimleri, giyecekleri, evlenme gelenekleri, dilleri, ekonomik durumları, vergi ve ticaret sistemleri ve tabii özelliklerine dair yaptığı açıklamalar dikkat çekicidir. Ayrıca Oğuzlar’ın komşuları Peçenekler’e kıyasla çok zengin olduklarına da işaret etmiş ve, “Oğuzlar’dan on bin biniti ve yüz bin koyunu olanları gördüm” demek suretiyle XI. yüzyıl başlarında büyük boyutlar kazanan Oğuz göç ve fetihlerine hem demografik hem de ekonomik âmiller açısından ışık tutmuştur. Eserde bazı efsanevî nakillere ve abartmalara rastlanırken bazı çelişkili bilgilerin verildiği de görülür. Meselâ müellif göçebe Oğuzlar’ı dinsizlik, pislik ve kabalıkla suçlayıp haklarında “Allah’a itaat etmiyorlar”; “Hiçbir şeye ibadet etmezler” derken daha sonra Türkler’in arasında tek tanrı inancının yaygın olduğundan ve ahlâkî temizliklerinden bahseder. Bulgar Türkleri’ne ait kısımda da zina eden erkek ve kadınların öldürüldüğünü kaydeder ve hırsızların da zina edenler gibi cezalandırıldığını haber verir.

İbn Fadlân’ın eseri, XV. yüzyılda tarih sahnesinden çekilen ve bugünkü Çuvaşlar’ın dedeleri olan Bulgar Türkleri hakkında önemli bir kaynak teşkil eder. İlk defa XII. yüzyılda son Irak Selçuklu sultanı II. Tuğrul için ǾAcâǿibü’l-maħlûķāt adlı coğrafya kitabını yazan Muhammed b. Mahmûd b. Ahmed et-Tûsî’nin yaptığı alıntılarla varlığı ortaya konulan eser, birkaç farklı nüshasını gördüğü anlaşılan Yâkūt el-Hamevî tarafından MuǾcemü’l-büldân’da iktibas edilmiş, daha sonra da İranlı Emîn-i Ahmed-i Râzî (ö. 1002/1594’ten sonra) tarafından yazarının adı verilmeden kaynak olarak kullanılmıştır. Çağdaş ilim âleminde esere ilk defa dikkat çeken Danimarkalı J. K. Rasmussen’dir. Onun, Ortaçağ’da müslümanların Rusya ve İskandinavya ile olan ilişkilerine dair 1814’te yayımladığı makalede Yâkūt’un İbn Fadlân’dan iktibas ettiği “Rus” maddesinin tercümesi de yer almış ve çalışmanın ilim adamları arasında büyük ilgi uyandıran bu kısmı birkaç yıl içerisinde İngilizce, İsveççe ve Latince’ye çevrilmiştir. Daha sonra Alman asıllı Rus şarkiyatçısı Christian Martin Fraehn, Yâkūt’un İbn Fadlân’dan iktibas ettiği kısımların tamamını iki ayrı yayın halinde Arapça metinleriyle birlikte neşretmişti (Ibn-Foszlan’s und anderer Araber Berichte über die Russen alterer Zeit, St. Petersburg 1823 [→ Hamburg 1976; Frankfurt Main 1994]; “Die ältesten arabischen Nachrichten über die Wolga-Bulgaren, aus İbn-Foszlan’s Reiseberichten”, Mémoires de l’Académie Impériale des Sciences de St. Pétersburg, 6e série, I [1832], s. 527-577). İbn Fadlân’ın aslında Hazar ve Bulgar ülkelerine kadar gitmediği, yazdıklarının çoğunun uydurma ve abartmalardan ibaret olduğu ileri sürülmüşse de Tizengauzen (Tiesenhausen) ve Rozen tarafından yapılan araştırmalar sonucunda onun seyahatnâmesinin tarihî bakımdan çok önemli ve nâdir bilgiler ihtiva ettiği anlaşılmıştır (bk. bibl.).

1923 baharında Zeki Velidi Togan, Meşhed İmam Rızâ Kütüphanesi’nde o güne kadar bilinmeyen bir coğrafya mecmuası buldu; İbnü’l-Fakīh ve Ebû Dülef el-Hazrecî’nin eserlerini de içine alan bu mecmuanın son kısmını (vr. 196b-212b) İbn Fadlân’ın o güne kadar hiçbir yerde rastlanmayan rihlesi oluşturuyordu. Togan keşfini takip eden yıllarda birkaç makale yazdıktan sonra 1935’te Viyana Üniversitesi’nde eser üzerine doktora yaptı ve Ibn Fadlan’s Reisebericht adlı bu çalışmasını 1939’da Leipzig’de yayımladı. Bazı eserlerde, Togan’ın bulduğu bu mecmuanın daha önce Ivanow tarafından bulunup tanıtıldığı iddia edilirse de (DMBİ, IV, 404) bu çalışma (JRAS [1920], s. 535-563) incelendiğinde bunun doğru olmadığı görülecektir. 1938 yılında Sibirya’ya çalışma kampına gönderilen şarkiyatçı A. P. Kovalevski’nin faksimile Arapça metin ve Rusça tercümesiyle yayıma hazırladığı “İbn Fadlân’ın Volga’ya Seyahati” başlıklı bir kitap, Arap edebiyatı uzmanı Ignaty Krachkovsky tarafından Kovalevski’nin adı zikredilmeden yayımlandı (Puteşestvii Ibn-Fadlana na Volgu, Moskva-Leningrad 1939). II. Dünya Savaşı’ndan sonra serbest bırakılan Kovalevski araştırmalarına tekrar başladı ve daha önce ismini taşımadan çıkan bu kitabı genişleterek ve tashih ederek yeniden bastırdı (Kniga Axmeda Ibn-Fadlana o ego puteşestvii na Volgu v 921-922 gg., Kharkov 1956); bu yayımda Kovalevski’nin Togan’ın eserinden büyük ölçüde faydalandığı görülür. Eser daha sonra Sâmî ed-Dehhân tarafından yayımlandı (Risâletü İbn Fadlân, Dımaşk 1379/1959).

İbn Fadlân’ın risâlesi, özellikle Zeki Velidi Togan’ın Arapça metinle birlikte verdiği ayrıntılı bilgi ve özgün yorumlarla Doğu Avrupa’nın tarih, kültür ve coğrafyasının araştırılmasında çok önemli bir yere sahiptir. Bugüne kadar çeşitli açılardan ele alınarak hakkında pek çok yayın yapılmış, ihtiva ettiği bilgiler sayesinde daha önce çözülmesi mümkün olmayan birçok mesele aydınlığa kavuşturulmuş ve bu arada Türk kavimlerinin ölü gömme âdetlerine dair verdiği bilgilerin yardımıyla da Volga ve Tuna nehirleri arasındaki sahada bulunan ve X-XI. yüzyıllara tarihlenen mezarların Peçenek ve Oğuz Türkleri’ne ait olduğu kanıtlanmıştır (Federov-Davidov, s. 60-62). Ebü’l-Fazl Mîr Seyyid Alinakī Tabâtabâî tarafından Sefernâme-i İbn Fadlân adıyla Farsça’ya tercüme edilen eser (Tahran 1345 hş.) Türkçe’ye de çevrilmiştir (Lûtfi Doğan, “İbni Fadlan Seyahatnamesi”, AÜİFD, III/1-2 [1954], s. 59-80; Ramazan Şeşen, İbn Fadlan Seyahatnamesi, İstanbul 1975, 1995).

Richard Frye ve Robert P. Blake tarafından İngilizce’ye (“Notes on the Risāla of Ibn Fađlān”, Byzantina Metabyzantina, I [New York 1949], s. 7-37), K. Czeglédy tarafından Macarca’ya (“Zur Meschheder Handschrift von Ibn Fađlān’s Reisebericht”, AOH, I [Budapeşte 1950-1951], s. 217-243) ve Marius Canard tarafından Fransızca’ya (“La relation du voyage d’Ibn Fađlān chez les Bulgares de La Volga”, Annales de l’Institut d’Etudes Orientales, XVI [Algiers 1958], s. 41-146) tercüme edilen eser ayrıca Japonca’ya ve diğer bazı dillere de çevrilmiştir.