David Bohm

David Joseph Bohm (1917–1992) teorik fizik, felsefe, nöropsikoloji konularında çalışmış ve Manhattan Projesine destek vermiş kuantum fizikçisidir. Romanya’nın Karpatya dağlarının eteklerinde doğmuş ve 16 yaşında ABD’ye gitmiştir. Pensilvanya’da büyümüş, Berkeley’de fizik okumuş ve burada J. Robert Oppenheimer'ın laboratuarında doktora tezini vermek üzere çalışmaya başlamıştır. David Bohm Plazma Teorisi-Maddenin dördüncü hali üzerine yaptığı çalışmayla meşhur olmuştur ve Princeton Üniversitesinden teklif almıştır. Burada Albert Einstein ile tanışır ve Einstein onu entelektüel halefi olarak niteler. Karşılaştığı politik sorunlardan dolayı Princeton’daki günleri sayılıdır. Teorik Fizik profesörü olarak Sao Paulo’ya yerleşir.Bu arada Brezilya eski Nazilerin vatanı haline gelmiştir ve Bohm’un buraya karşı nefret duyguları artarken Haifa Technion’dan kendisine fizik kürsüsü teklif edildiğinde mutlulukla İsrail’e taşınmayı kabul eder. Burada eşi Saral ile tanışır ve bir süre sonra Bristol’a taşınırlar.

David Bohm Jiddu Krishnamurti’nin felsefi ve sosyolojik fikirlerinden oldukça etkilenir. Bohm ve Krishnamurti arasında geçen verimli değişimler sonucunda “Zamanın Sonu” isimli kitap ortaya çıkar. Krishnamurti’ye göre problemlerimizin kökeninde insanoğlunun güvenliğe olan ihtiyacı yatmaktadır. Krishnamurti sordu : “İnsanın düşüncesinin değişmesini ne sağlar? Bunun için gereken yeni faktör nedir?” Bohm cevapladı : “Kişiyi tutan ve onu değişimden alıkoyan ne ise onu derinlemesine inceleme kabiliyeti.”

Bohm, 20. Yüzyılın iki büyük bilim adamı olan Albert Einstein ile Neils Bohr’un vaktinde iyi arkadaşken daha sonradan iletişimsiz hale gelmeleri konusunda oldukça rahatsızdı. Einstein görelilik üzerine çalışırken Bohr’un kuantum teorisine çalışmaktaydı.Eğer diyalog içinde olsalardı birbirlerinin fikirlerini daha iyi dinleyebilirler ve görelilik ile kuantum teorisinin ötesine geçebilirlerdi. Bu sorunun toplumda yaygın olduğunu da şahit idi.




Hayatının son yıllarında iletişimin en önemli ana hatları olan “eşitlik” ve “serbest ortam” kavramlarını baz alan ve birbirinden farklı kişisel inançların taktir edilmesi olan “Bohm Diyaloğu” olarak da bilinen çözüm önerisini yazdı. Bohm, 20 ile 40 kişilik bir grubun toplumun mikrokosmosu olduğunu düşündüğünden; önerisi diyalog grupları tarafından yeterince geniş ölçüde deneyimlenirse toplumdaki izole olma duygusunun giderilebileceği üzerine kuruludur.